Sunay Akın’a hollanda izlenimleri
(gecikmiş yol şiirleri)
14 aralık 2006 perşembe
sabah erken kahvaltı yapmış
toplantıya kolayca yetişmiştik
sunumdan örnekler gösterilmiş
hangi konular gündeme alınacak
toplantı hangi ülkede yapılacak
konularında bir karara varılmıştı
millet ayağa kalkınca canlanmış
şamata gittikçe çoğalıyordu ki
kokteyle gidileceği söylendi
park etmiş taşıtlara binmiş
tünelin bitiminden dönerek
uzaktaki limana gelmiştik
bizleri kapıda karşılayarak
içeriye doğru buyur ettiler
kokteyl için masraftan kaçılmamış
garsonlar da işlerini iyi biliyorlar
çiğ balık ve mezeleri getiriyorlar
ayaküstü gülücükler dağıtıyorlar
konuşulanları çevirmen aktarıyor
aralarında şakalaştıkları söylüyor
elimizdeki katalogla oyalanıyoruz
liman gazinosunda kokteyl sonu
kanal boyunca gezi tasarlamışlar
ister misiniz diye bize soruyorlar!
denir ya, tilkiye: ‘piliç sever misin
diye sormuşlar!’o durum yani..
bisikletlerini köprü üzerine bırakanların
tekneleri yanımızdan sırıtarak geçerken
bilmiyorum niye, el sallıyoruz bizlerde!
hollandalılar’ın bahsettiğine göre
bir zamanlar o çaresiz kadınların
kocalarını ağlayarak uğurladıkları
ağlama kuleleri önünden geçiyoruz
iki sene önce de aynı kanalda
tekneyle geçerken seyrettiğimiz
evlere dönüştürülmüş tekneleri
kafalarımızı eğdiğimiz köprüleri
köprülerin üzerindeki bisikletleri
o günü hatırlayarak geçmekteyiz
tekne sayısı ne kadar azalmış
kanal da noele hazırlanacak..
demek hollandalı’ların aklına
noel jetonu henüz düşmüştü
sıkıntı kıpırtılar gözükmüştü
anladığıma göre şöyle gelişti:
katılımcılar çam ağacı alacak
tebrik kartı hediyeler alacak
böyle keyifli gezi yapmanın
şimdi zamanı değil diyerek
ve düşüncelerini gizliyerek
‘dilerseniz geziyi bitirelim’
diye teklif etmiş oldular
tokalaşarak heyetten ayrılıyoruz
niyetimiz eğitim görevlisi arkadaşla
amsterdam sokaklarında dolaşmak
ressam arij scheffer meydanından
(bu ressamın adını hiç duymadım)
uzaktan bize göründüğü kadarıyla
kanala yaklaşırken manzara şöyle:
cumbası yorulan evlere yazık olmuş
rutubet içlerine kadar iyice sokulmuş
ne kadar da iyi olurdu diye düşündük
mahallenin bakkalı olsaydı şu dükkan
kirece boyasaydılar şu eski duvarları
artık boşalmış olan yağ kutularının
duvar diplerinde saksı olarak duruşu
ne kadar da iyi olurdu diye düşlerken
‘oude hoog' yazan bir caddeye girdik
tabelada: ‘anadolu kafe alaturka’yazan
yan yana duran iki dükkana bakıyoruz
oturan birisi elleriyle gelin mi diyor?
çıkıp kasketimi gösterip konuşuyor:
-kulakları örten bu kaskete
bizim ülkeden başka yerde
rastlanmaz,dükkan yazımıza
böyle bakan kimse çıkmaz!
selam verip oturduk 60 yaşlarında
samsun ladik’li mete ölçer’miş adı
dükkanın birinde yöresel yemekler
diğerinde halı kilim holagram gibi
hizmetleri satarak oyalanıyormuş
sipariş vermeden yemeklerimiz geldi
bizle birlikte bir yandan hoş beş ederken
iştahlı bir şekilde o da yemeğini bitirdi
cana yakın hoş sohbet birini bulmuştuk
ülkemizden birisiyle oturup konuşmak
iyi gelmiş haliyle biraz da dinlenmiştik
izin isteyip kalktık muyluyduk
yol arkadaşıma ve bana uzatarak
ikişer tane kutu gibi bir şey verdi
merak edince de açarak gösterdi
ışık vurduğunda değişik yöne
çevirip bakılınca iki boyutu
üç boyuta çeviren bir nesne
oyuncağa benzeyen kutular..
ne görmüş ne de duymuştum
(sonradan hologram dendiğini
görenlerden öğrenmiş oldum)
bu yurdumun güzel insanına
veda edip ayrılmak zor geldi
dam meydanı’na çıkıyoruz
tam karşımızda ihtişamıyla
kırmızıya çalan tren istasyonu
istasyon önünde gene bir kanal
arkadaşımız neden müzeleriniz
ve binalarınız tuğladan yapılmış
diye merak ederek sorduğunda:
-coğrafyamızda en yüksek tepe
üç yüz metreyi bile geçmez
taş çıkmaz bu topraktan
diyerek cevap vermişler
yapılan bütün binalarının
bu sorun nedeniyle tuğladan
yapıldığını öğrenmiş olduk
bugün ayrılacağız bu ülkeden
hava alanında öğreniyoruz ki
denizin yedi metre aşağısında
yaşadığını bilirmiş hollandalı
peki nasıl oluyor da böylesine
rahat uyuyabiliyorlar?
havaalanı bekleme koltuğunda
oturanlar uzanıp yan yatanlar
geciken uçaklarını bekliyorlar
gezi boyunca sürüyle karakteri
ve onları bize getiren olayları
yüklendik sırtımıza dönüyoruz
1- Erhan Afyoncu,Tarihin pusulası,Bugün Gazetesi, 1 ekim 2006,Pazar s.9
2-‘O anki hava durumundan hoşnut olmamak,kahretmek’
3-‘Allah kahretsin külüstür araba!’
4-‘Ehliyetini Aldi’den almış herhalde’(Bizdeki karşılığı:
‘ehliyetini bakkaldan mı aldın?’Almanya’da düşük
Gelirlilerin alışveriş yaptığı market)
[2] o anki hava durumundan hoşnut olmamak ve kahretmek